30 Nisan 2016 Cumartesi

Evliya

Memlekette Evliya Var mı?

Padişah, vezire sorar:
- Vezir !İstanbul'da evliya var mı?
- Aman padişahım, İstanbul evliya yatağı olarak bilinir, evliya olmaz mı hiç!
- Öyleyse bir kaç tanesini ziyaret edelim.

Sultanım, arzu ederseniz tebdil-i kıyafet ile şehri dolaşalım.

Vezir ve padişah köylü kıyafetine girip, yola çıkarlar.
Önce Mısır çarşısına girerler. Orada bir kumaşcı dükkanına girip selam verirler. Dükkan sahibi büyük bir edeple selamı alır ve müşterilerine iltifatta bulunarak;

-Hoş geldiniz,safa geldiniz, maşaallah Allah'ın ne güzel kulları var, buyurun efendim der.
Vezir, biraz kumaş lazım olduğunu ve kumaş almaya geldiklerini söyler.
Kumaşcı, hangisinden alacaklarını sorar.
Vezir;

-Şu topu,şu topu,şu topu indir. Diyerek topların yarısından fazlasını indirir.
Sonra da:

-Şundan yarım metre, şundan bir metre, şundan iki metre kes.
Diyerek indirttiği bütün toplardan kestirir.
Kumaşçı:

-Allah'ımın ne güzel kulları var, ya Rabb'i! Sana şükür diyerek kestiği kumaşları paket yapar, ücretlerini hesap edip miktarı yazılı olan kağıdı vezire uzatır.
Bu sefer vezir;

-Kusura bakmayın biz bunları almaktan vazgeçtik, çünkü kumaşları beğenmedik der.
Kumaşcı büyük bir teslimiyetle;

-Hay hay olur efendim, Allah'ın ne güzel kulları var, fark etmez efendim, güle güle!
diyerek müşterilerini uğurlar. Paketlenmiş kumaşlarını bir tarafa koyar.
Padişah ve vezir bu sefer Beyazıt meydanına çıkarlar.
Orada elinde sopasıyla;

-Karpuz, karpuz! diye bağıran karpuz satan celalli birisini görürler.
Vezir;
Padişahım, şimdi bu zattan karpuz alacağız ama hemen almayın. Karpuzları bastırın, birini alıp diğerini koyun, kolay, kolay karpuz beğenemeyen bir kimse gibi uzun zaman onu meşgul edin. Der.

Padişah denildiği gibi; Birini alır birini bırakır, öbürünü sıkar, diğerinin kabuğuna el vurarak olup olmadığını kontrol eder, ama bir türlü karpuz alamaz. Karpuzcu ise göz ucuyla müşterisini takip etmektedir. Bakar ki ellemediği ve sıkmadığı karpuz kalmadı, müşteriye elindeki sopasını göstererek:

-Bana bak alacaksan bir tane al, git. Karpuzları yaralayıp durma!

BENİ DE KUMAŞCI GİBİ ZANNETME!
PADİŞAH OLDUĞUNA DA GÜVENME.
ŞU SOPA İLE KAFANI KIRARIM!" der.

Padişah:

-Sus sus, bizi deşifre etme! alelacele bir karpuz alıp parasını ödeyerek hızlıca oradan ayrılır.

Vezir;
-Şimdi de Süleymaniye'ye gidelim, orada daha size nice Allah dostlarını göstereceğim der.

Padişah;
-Vezir bu kadar yeter! Karpuzcusu, kumaşçısı evliya olan yerde daha neler vardır kim bilir, yeter! Şimdi gidip kumaşçının paralarını verelim, adamcağız zarar etmesin der.
Tekrar kumaşçıya gidip selam verirler. Kumaşçı yine aynı teslimiyet ve vakar içinde selamlarını alır;

-Buyurunuz efendim, Allah'ımın ne güzel kulları var, buyrun efendim! der.
Vezir;

-Biz yeniden karar verdik kestirdiğimiz kumaşları alacağız. Deyip parasını verip kumaşçı ile vedalaşırlar. Dükkandan çıkarken kumaşçı ellerini kaldırıp;

-Ya Rabb'i! Sana hamd olsun. Bugün iki defa dükkanıma padişahı gönderdin. diye Allah'a şükreder. Padişah bu hal karşısında şaşırır, vezire;

-Vezir, anladım bu iki zatın ikisi de evliyadır; ama acaba hangisi üstün?diye sorar. Akıllı vezir şöyle cevap verir;

-Padişahım, ben hangisinin üstün olduğunu bilemem; amma
herhalde laftan anlayanlara kumaşçı gibisi, laftan anlamayanlara da karpuzcu gibi birisi lazım.

22 Nisan 2016 Cuma

AS YOU LIKE IT - W.Shakespeare

Önce bir bebektir, Ağlayan, vızıldayan, dadısının kollarında; 

Sonra sızlanıp duran bir okul çocuğudur, çanta elde, Yüzü pırıl pırıl ve mahmur, çaresiz sürüklenir okula sümüklü böcek gibi... 


Ve sonra aşıktır; Yanar, tutuşur, ah eder; sevgilisinin kaşları için... 

Acıklı türküler yakar. Sonra bir askerdir: Duyulmamış cinsten yeminler eden ve bir panter gibi meydan okuyan, Ün peşinde koşan, atak ve kavgacı, Boş şeref uğruna kendini topun ağzına atan... 

Ve sonra belediye meclisi üyesidir, koca göbekli; semiz horozlarla beslenen Sert bakışlı ve mevkiine uygun bir sakal bırakmış, Konuşur veciz sözlerle, ileri görüşlüdür hem, Kendine düşeni yapar böylece.

Altıncı yaş dönemi: 

Ve eski moda pantolon ve terlikler ayakta; Burnunda takılı durur gözlüğü, kesesi sarkar yanından; 
Gençliğinin daracık pantolonu dünyalar kadar boldur artık kuru bacaklarına; 

Ve koskoca erkekçe ses, bir çocuk sesi gibidir yeni baştan, Konuşur öter gibi, ıslık çalar gibi... 

Son sahne: 
Bu macera dolu acaip hikayenin bittiği,İkinci çocukluk dönemidir ve unutulup gittiği; 
Dişler döküktür artık, gözler fersiz, zevklerden ve her şeyden yoksun.